Fatih Sahn-ı Semân Eğitim Araştırmaları Merkezi

Hadis Şerhlerini Yeniden Okumak II

11 Haziran 2020

AÇILIŞ KONUŞMASI


Abdullah AYDINLI
Bir Neşrin Hikâyesi: Sünen-i Dârimî’nin Türkçe Tercüme ve Şerhine Dair Notlarım

Bu konuşmada, 1994-96 yılları arasında yayımlanan Sünen-i Dârimî’nin Türkçe tercümesi ve şerhine dair notlarımı paylaşarak şu soruları cevaplamaya çalışacağım: Dârimî’nin eserini tercüme ve şerh etme fikri nasıl ortaya çıktı? O dönemin şartlarında bu eserin hangi boşluğu doldurması hedeflendi? Eserin hazırlanması esnasında ne gibi zorluklarla karşılaşıldı? Hangi kaynaklardan istifade edildi? Bu tercüme ve şerhin öne çıkan özellikleri nelerdir? Eserin yayımından sonra ne gibi geri dönüşler alındı? Konuşmada daha genel olarak temel hadis kaynaklarının Türkçedeki görünürlüğü ve okunurluğu üzerine değerlendirmelere de yer verilecektir.

 

BİRİNCİ OTURUM

 

Ali YÜCEL
Çağdaş Muhakkik ve Şârihlere Bir Örnek Olarak Nebîl el-Gamrî ve Dârimî’nin Kitabı Üzerindeki Mesaisi

Bu tebliğde, Dârimî’nin (ö. 255/869) hadis eseri üzerine tamamlanabilmiş yegâne Arapça şerhin sahibi Nebîl el-Gamrî ve eseri Fethu’l-mennân üzerinde durulacaktır. Dârimî’nin es-Sünen ya da el-Müsned diye anılan hadis kitabı tarih boyunca oldukça az sayıda çalışmaya konu olmuştur. Öyle ki kitap üzerine yazılan ilk şerhler XX. yüzyılın son yıllarına aittir. Suudi Arabistanlı Şâfiî âlim Nebîl el-Gamrî’nin Fethu’l-mennân’ı bu açıdan önemli olup geç bir dönemde yazılmasına rağmen Dârimî okuyucularının ilk başvuru kaynaklarından biri konumundadır. Tebliğde cevabı aranacak sorulardan bazıları şunlardır: Çağdaş bir şârih olarak Gamrî’nin Dârimî’nin kitabına yönelmesinin sebepleri nelerdir? Şerhin içeriği nasıldır ve ağırlık noktaları nelerdir? Şârihin açıklama yapmak dışında ana metnin kurgusu ve başlıklandırması üzerinde tasarrufları olmuş mudur? Şerhte gündeme getirilen meselelerin şârihin ilmî muhitiyle ilgisi nasıldır?


Muhammed Enes TOPGÜL
Şârihin Ana Metin Seçiminde Kitapların İtibarının Rolü: Nesâî ve İbn Mâce’nin es-Sünen’leri

Bir hadis kitabının itibar kazanması ve genel bir kabul görmesi büyük oranda taşıdığı özelliklerle irtibatlıdır. Bu itibar kazanma süreci ise eserin kitap olarak rivayetinin yaygınlığı ve bununla irtibatlı olarak yazma nüshalarının çokluğu, kitap üzerine yapılan çalışmaların dönemleri gibi izleklerden hareketle takip edilebilir. Bu tebliğ, bir şârihin hangi kitabı hangi gerekçeyle şerhe konu ettiğini Nesâî ve İbn Mâce’nin es-Sünen’lerinin itibar kazanma süreçleriyle birlikte okumayı denemektedir. Bu çerçevede mezkûr kitapların rivayet serüvenleri ve üzerine yapılan çalışmaların dönemlerine değinilerek şârihlerin hangi zaman aralığıyla birlikte bu kitaplara şerh yazma ihtiyacı duydukları incelenecektir.


Ömer Faruk MADEN
Şerh Edilmeyen Muteber Kitaplar: Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i Özelinde Bir Açıklama Denemesi

Müsned türünün en meşhur örneği olan Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) el-Müsned’i üzerine başka türlerde çalışmalar yapılmışsa da eseri baştan sona ele alan mütekâmil bir şerh yazılmamıştır. Mezkûr durumun ilk akla gelen ve en kuvvetli sebebi eserin içerisinde aranan bir hadisin bulunmasını zorlaştıran ve sıhhat kriterleri açısından problemler barındıran ale’r-ricâl tasnifidir. el-Müsned’in iç düzen sorunları ve ihtiva ettiği mükerrer hadisler de eserin tertibiyle ilişkili diğer gerekçelerdir. Tasnif sistemiyle birlikte değerlendirilebilecek diğer temel sebep eserin hacmidir. 27647 rivayet ihtiva eden el-Müsned’in hacmi eserin okunurluğu ve rivayetini de olumsuz yönde etkilemiştir. Söz konusu gerekçelerin örneklerle ele alındığı bu çalışmada el-Müsned literatürünün şerh özellikleri gösteren öğeleri üzerinde de kısaca durulmuştur. Çalışmada, şârihlerin şerh etmek üzere eser seçerken yalnızca eserin itibarı yahut şöhretini dikkate almadıkları, kararlarını belirleyen başka faktörlerin de var olduğu gösterilecektir.

 

İKİNCİ OTURUM

 

Halit ÖZKAN
Fethu’l-bârî ve Bezlü’l-mechûd Özelinde Şerh Yazımında Ekip Çalışmasının Rolü

Bu sunumda hadis şerh literatürünün en meşhur örneklerinden olan İbn Hacer el-Askalânî’ye (ö. 852/1449) ait Fethu’l-bârî bi-şerhi Sahîhi’l-Buhârî ile yirminci yüzyıl Hint ulemasından Halil Ahmed Sehârenpûrî’ye (ö. 1927) ait Bezlü’l-mechûd fî halli Süneni Ebî Davud adlı hadis şerhlerinin telif süreçleri ele alınmaktadır. Her ikisi de hacim itibariyle çok geniş olan bu eserlerin uzun yıllar süren bir telif sürecinde kaleme alındığı ve müellifleri tarafından tek başına yazılmadığı hususu vurgulanacaktır. Fethu’l-bârî’nin geniş katılımlı bir komisyonun yıllar süren çabasının ortak ürünü olması, geçmişte ulemanın ekip çalışmasına verdiği önemi göstermesi açısından güzel bir örnektir. Bezlü’l-mechûd ise geçmişteki başarılı ekip çalışmalarının yakın dönemden bir örneği olması hasebiyle önem arz etmektedir. Sunumda, bahsi geçen eserlerin telifinde yer alan kişiler tanıtılacak ve ilgili eserlerin yazımında ne gibi roller aldıkları hakkında bilgi verilecektir.


Ayşe Esra ŞAHYAR
Erîke Hadisi Çerçevesinde Tirmizî Şerhlerinin Mukayesesi

Hz. Peygamber’in “Sizden birinin, rahat koltuğuna yaslanmış bir halde, kendisine benim emir ve yasaklarımdan biri ulaşınca: ‘Bilemem, biz sadece Allah’ın kitabında bulduklarımıza tabi oluruz’ dediğini görmeyeyim” hadisi, erîke hadisi olarak bilinmekte olup meşhur hadis kitaplarından Tirmizî’nin el-Câmi‘inde yer almaktadır. Bu tebliğde erîke hadisinin Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin Ârizatü’l-ahvezî, Süyûtî’nin Kûtu’l-muğtezî ve Mübârekpûrî’nin Tuhfetü’l-ahvezî adlı eserlerinde nasıl şerh edildiği mukayese edilmiş, adı geçen şârihlerin ilmî kişilikleri ve üslubu ile şerhlerinin temel vasıfları erîke hadisi örneği üzerinden ele alınmıştır. İlave olarak erîke hadisinin kısmen de olsa açıklandığı bazı muhtasar şerhlere de atıfta bulunulmuştur. Mezkûr üç şerhten Ârizatü’l-ahvezî ve Tuhfetü’l-ahvezî, gerek müelliflerinin ilmî konumu ve tutumu gerek dönemsel özellikleri, gerekse şerh literatüründeki yerleri bakımından tetkike değer özellikler taşır. İbnü’l-Arabî’nin fakih ve müfessir kimliği, Malikî olmakla beraber dört mezhepten hatta Şiî ve Zâhirî hocalarının olması, hadis ilminde mütekaddimûn ve müteahhirûn arasında bir dönemde bulunması, şerhinde fıkhî istidlallerin yanı sıra kelâmî meselelere de işaret etmiş olması, konunun Ârizatü’l-ahvezî’den tetkikini zorunlu kılmaktadır. Nitekim o, erîke hadisinin şerhinde diğer şârihlerde rastlanmayan bir perspektif sunmuştur. Mübârekpûrî ise son asır Hindistan Ehl-i hadis geleneğinden bir âlim olarak hâlen en kapsamlı ve tamamlanmış Tirmizî şerhinin müellifidir. Yaşadığı dönemde Hindistan’da Kur’âniyyûn ekolünün mevcudiyeti, onu, bu hadisi hassaten ayrıntılı olarak şerh etmeye sevk etmiş, şerhin genelinde, yaşadığı dönemin meselelerine işaret etmemesine rağmen erîke hadisini Kur’âniyyûn ekolüne cevap niteliğinde ele almıştır. Süyûtî’nin şerhi ise aynı zamanda bir dil ve lügat âlimi olan bir Memlük hadisçisinin konuya bakışını yansıtmaktadır. Dolayısıyla bu tebliğde hicrî altıncı asır Endülüs Mâlikî, hicrî dokuz ve onuncu yüzyıl Kuzey Afrika ve miladî yirminci yüzyılın başı Hindistan Ehl-i hadis geleneklerine ait perspektifler, sünnetin dindeki yerine dair en meşhur hadislerden biri üzerinden karşılaştırılacaktır.


Selim DEMİRCİ
Sömürge Şartlarında Hadis Yorumu: Hint Alt Kıtasının Hadis Şârihleri

Hint alt kıtası şârihleri önceki dönem âlimleri ile kıyaslandığında hem ilmî çalışmaları yürüttükleri vasat hem de hadis çalışmalarını yönlendiren etkenler noktasında kendilerine has özellikler taşımaktadır. Onlar ilk olarak siyasal olayların doğrudan içinde olmak durumunda kalmışlar, Panislâmizm, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın kimin yanında duracağı, hilafetin ilgası ve izleyen süreçte önemli hadiselerin hep içinde yer almışlardır. Bu şartlar altında çalışmalarını yürüten şârihler klasik dönemde şerhlere çok fazla konu olmayan metinler üzerine daha fazla yoğunlaşmışlardır. İkinci olarak şârihler naklî ilimler yanında felsefe, mantık, matematik ve geometri gibi aklî ilimlere de ciddi bir şekilde eğilmişler ve eserlerini bu doğrultuda kaleme almışlardır. Bu durum dikkate alındığında, Hint alt kıtası şârihlerinin naklî ilimlere ilgisi yönüyle Memlük âlimlerine, aklî ilimlere ilgisi ve tasavvufi bir ekole mensubiyetiyle Irak-ı Acem ve Osmanlı ulemâsına benzerlik gösterdiği, sömürgenin doğurduğu meselelerle muhatap olmasıyla da kendisine has vasıflar taşıdığı söylenebilir. Bununla bağlantılı olarak onların ilham kaynakları bir taraftan Nevevî ve İbn Hacer gibi klasik şârihler, diğer taraftan Şah Veliyyullah ed-Dihlevî ve Şevkânî gibi ihya-tecdid düşüncesiyle ön plana çıkan âlimlerdir. Son olarak Hint alt kıtası şârihleri kitap neşri, tedris, hadis fetvaları ve dergicilik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Tebliğde özet şekilde sunularak tartışmaya açılacak bu değerlendirmeler, hazırlamakta olduğumuz Sömürge Döneminde Hadis ve Yorum isimli çalışmada daha kapsamlı olarak yer alacaktır.